19 Aralık 2008 Cuma

AKIL

Hastalıklar, akıldan ileri gelir. Japon Atasözü

Beyni olan her canlı, türüne ait üstün özelliklerini beyinlerinden alır. Başka bir değişle, beyin; türün üstün özelliklerine göre yapılanmıştır. Meşhur kuş beyninin en çok gelişim gösteren bölümü, denge merkezidir. Bu sayede uçma eylemini gerçekleştirebilir. İnsanın en çok gelişim gösteren bölümü ise, beyin ön bölgesidir(prefrontal cortex).
İnsanı diğer canlılardan üstün kılan akıl özelliği, beyin ön bölgesinin çalışmasıyla ortaya çıkar. Milyarlarca beyin hücresi, sayıları trilyonlara varan yollarla birbirlerine bağlanarak oluşturduğu ağ sistemiyle, insan aklına yön verir. Bu sayede insan düşünebilir. Bu nedenle insan özelliğini kazanabilmek için aklı kullanmak gerekir.
10 kolu bulunan ırmağın 100 kolu olsaydı, su baskınına daha dirençli olurdu.
Aynı bahçede bulunan meyve ağaçları arasındaki verimlilik oranı, dal sayısıyla ölçülür.
Bu örneklere benzer biçimde; beyin ön bölgesindeki ağ sisteminin yoğunluğu, aklın kullanım ölçüsünün göstergesidir. Bu bölgede bulunan hücre sayısını arttıramazsınız ancak yaşınız kaç olursa olsun, hücrelerarası bağlantı sayısına etki ederek akıl özelliklerinizi geliştirebilirsiniz.

AKIL ÖZELLİKLERİ

Öz odurki dağın arkasını göre, akıl odurki başa geleceği bile… Türk atasözü

Aklın temel özelliği, gelecekle ilgili öngörüde bulunabilmedir. Bunun için eldeki veriler çok iyi analiz edilmeli, ayrıntılı düşünme sistemiyle neden-sonuç ilişkisi kurulabilmelidir. Hatalardan ders çıkartabilme yetisi, bu özelliklerin oluşumuna katkıda bulunur.
Kişiye özel akıl sisteminin gelişmesi için sorgulama ve araştırma özelliklerinin olması gerekir. Aklın ölçüsü, içerdiği evrensel öğelerle değer kazanır. Üniversitenin sözcük anlamı olan universal, evrensel değiminden gelir. Bu nedenle üniversitelerde evrensel gerçeklik değerleri, akıl özellikleri olan sorgu ve araştırmalarla, aranır. Akıl, evrensel değerlere yaklaştıkça üstünlüğü artar.

AKLIN GELİŞİM ÖLÇÜSÜ BELİRLEYEN ETMENLER

Günlük rutin işlerin dışına çıkmayan; benzer yeme, içme, eğlence, seks davranışları gösteren; toplumun ona uygun gördüğü davranış biçimlerini sorgulamadan kabullenip uygulayan ve değişmeyen sosyoekonomik şartlar içinde yaşayan insanların beyinlerindeki ağ sistemi yoğunluğu ilerleyen yaşla birlikte hızla azalır. Toplumsal kabullere ters düşme ve sosyal durumun kaybedilmesi korkusuyla sorgulama ve araştırma özelliklerini kullanmayan insanlar, güvende olma ve sahip olma durumunu sürekli yaşamak isterler. Güvende olma ve sahip olma durumu, hayvanların içgüsel özellikleridir. Oysa insanlar, aklı kullanma ölçüsünde hayvanlardan ayrılır. Yeme, içme, cinsellik, sahip olma, güvende olma duygularını tatmin etme üzerine kurulu bir yaşamı seçen insanların akıl özelliklerini yeteri kadar kullanamadıkları açıktır.

Bağımlılık

Bağımlılık derecesi, sahip olduklarından vazgeçebilme ölçüsüyle ilgilidir. Bağımlılık derecesiyle beyin ön bölgesinin sinirsel ağ yoğunluğu arasında doğrudan bir ilişki vardır. Ağ yoğunluğu derecesi, duyarlılık düzeyiyle açıklanabilir. Duyarlı çalışma özellikleri gösteren beyin ön bölgesine sahip kişilerin akıl özelliklerini yeteri kadar kullanamadıkları görülür. Ağ yoğunluk derecesi ya da duyarlılık düzeyi, bağımlılık derecesini belirler.
Duyarlı çalışma özelliği gösteren beyin, açtır. Dopamin, adrenalin, kortizol ve benzeri hormonlar; duyarlılığı geçici olarak azaltırlar. Kişi, bu hormonları salgılatıcı davranış özellikleri göstererek açlıklarını gidermek ister. Örneğin, dikkat eksikliği olan çocuk heyecanlı bir uğraşta (bilgisayar oyunu) dikkatini uzun süre verebilir. Heyecan ile elde ettiği adrenalin ve dopamin, beyin ön bölgesinin duyarlı çalışma özelliklerini geçici sürede düzelterek dikkatini sürdürmesini sağlar. Heyecan bitince dikkat tükenir. Dikkat ile birlikte diğer beyin ön bölge özellikleride yeterince işletilemez.
Çalışma özelliklerinin düzeltilmesini isteyen beyin, kendini besleyen madde ve olaylara kişiyi yönlendirir. Gelişen bağımlılık sistemleri beyinde belirli sinir yollarının kullanımını arttıracak ancak yeni edinilmesi gereken deneyimlerin oluşturacağı ağ sistemlerinin gelişimine engel olacaktır. Irmağın kol sayısı artmayarak sabit kalacak, bir su baskınında ciddi zararlar ortaya çıkacaktır.

Şartlanma

Araştıran, sorgulayan beyinde ağ sistemleri ya da alternatif düşünce biçimleri gelişim gösterir. Kişi, toplumun ona biçtiği rolu sorgusuz kabul ettiğinde beyin ön bölge ağ sistemi gelişimi sağlanamayacak, var olan yapısal özellikler korunarak gelişim göstermediğinden yeni gelişen olaylara uyum sağlanamayacak ve sonuçta akıl özellikleri gelişimi sekteye uğrayarak sabit fikirli, muhafazakar kişilik özellikleri korunacaktır. Uyum sorunu olan sabit fikirlileri bekleyen en önemli tehlike, stres altında ya da sel baskınında gelişimi kolaylaşan genetik hastalıklara yatkınlık artışı olacaktır.

Genetik

Genetik hastalıklar, akıl özelliklerini yeterli ölçüde kullanamayan ataların mirasıdır. Hem vücudun üst düzey kontrolü hem de akıl özelliklerinin oluşumunu sağlayan beyin ön bölgesi, hayvanlarda akıl özellikleri olmadığından daha korunur yapıda kalmış olup kronik hastalık gelişim riski doğal ortamlarında ortaya çıkmamaktadır. Stres altında gelişen kronik hastalıkların nedeni, beyin ön bölgesinin akıl ve iç organların çalışması üzerine varolan denetim özelliğindendir. Akıl özelliklerinin yeterli kullanılmaması ya da şartlanmış beyinlerde kronik hastalık gelişimi klaylaşacak ve kazanılan bu özellik genler yoluyla torunlara miras olarak aktarılacaktır.

Annenin hamilelikte geçirdiği hastalıklar ve stres, dğum sorunları, bebeklik dönemi ateşli hastalıkları, özellikle son 100 yıl içinde artan ağır metal etkisi, kafa darbeleri; beyin ön bölge çalışma özelliklerini etkileyerek insanın akıl gelişimi önünde engel oluşturan etmenler arasında yer alırlar.

AKIL GELİŞİMİNİN SAĞLANMASI

Öncelikli hedef “idrak” olmalıdır. Kişi, akıl zaafiyeti olduğu idrakını kabul etmeli ve sorumluluğu kendi üzerine almalıdır. Bu, motivasyon(güdülenme) için gereklidir. Çünkü akıl, uzun süreli motivasyonu sağlamaya yeterli olamaz. Olsaydı, zaafiyeti olmazdı.
Uzun süreli motivasyonu sağlamak için ön koşul “inanç”tır. Aklın gelişimine inancı olan, aklın zaafiyet ölçüsüyle başaçıkabilir ve uzun soluklu motivasyonu sağlayabilir.
Hedef belirlenmeli, karar verilmeli ve sonuna kadar verilen karar sorgulanmadan uyulmalıdır.
Kısaca önce idrak etmek ya da farkındalığı arttırmak, sonra inanmak ve ardından motive olmak.
Bilimsel veriler, beyin ön bölge hücre sayısını artırabilmenin olanaksız olduğunu bildirmekle birlikte bu hücreleri birbirine bağlayan ağsistemi artışının akıl özellikleri üzerindeki olumlu etkilerini kabul ediyor. Ağ sistemi gelişimini sağlamak için “değişmek” ya da “yenilenmek” gereklidir. Değişebilen her özellik yeni bağlantı sistemleri kurarak akıl gelişimini sağlayacaktır. Değişim için öncelikle sorgulamak gerekir. Çünkü aklın zayıf olmasını sağlayan neden, o ana kadar sürdürülen “yaşam biçimi”dir. Değişmesi gereken de o”dur.
Gidilen yol yanlış; değişmeli, değişim göstermeli!
Değişebilmek için öncelikle bağımlılıklardan kurtulmak gerekir. Nelere bağımlısınız? Vazgeçemeyeceğiniz şeylerin listesini çıkartarak başlayan. Kolaydan zora doğru.
Önce beslenme; beynin düşmanlarında kurtulun. 1.Meyve hariç şekerli her şey; 2.beyaz unlu tüm ürünler, ekmek ve makarna dahil. Doğal olmayan tüm besin ürünlerinden kurtulmaya çalışın. Sofranızdan, üzerine limon sıkılmış yeşilliği eksik etmeyin. Yağlar iyidir. Çünkü doğaldır. Zeytinyağını her yemekte kullanabilirsiniz. Süt yerine ürünlerini tercih edin. Yoğurdu fazla değil kararınca yiyin. Uyku veren, uyuşturan besinlerden(sarımsak, soğan vb.) uzak durun. Beyin gelişimine katkısı olan doğal beslenme desteklerini kullanın.
Sonra; düzenli spor, her gün 1 saatlik yürüyüşle başlayıp tempo ve süreyi zaman içinde arttırın. Masa tenisi beyin gelişimine en çok katkıda bulunan spordur. “Spor beyni parlatır.”
Evinizde bulunan tüm plastik ürünlerden bir an önce kurtulun. Tahta ya da porselen gibi doğal ürünlerle değiştirin. Alışverişte ipten örülmüş file kullanın.
Çevrenizi genişletin. Farklı düşüncedeki insanlarla birlikte olun. Hiç okumadığınız bir gazeteyi okumaya başlayın. Her gün farklı yollardan işinize gidin. Farklı koltuklara oturun. Farklı giyinmeyi deneyin. Tuttuğunuz takımı değiştirin. Bir süre sonra farklı spor dalıyla ilgilenin.
Size çok ters gelse bile hemen tepki vermeyin. Kendinizi onun yerine koyun.
Hiç bilmediğiniz bir konu üzeriMetin Renginde araştırma yapın. Dünyanın en büyük kitaplığı olan interneti kullanın. Konu üzerinde yazı yazın, tartışın.
Değişim hakkında kitaplar okuyun.
Yaşam tarzınızı belirleyen toplumsal yargıları sorgulamadan, aklınıza yatmadan kabul etmeyin. Kabul ettikten sonra bile sorgu Metin Rengikapısını aralık bırakın.

Anne ve babamdan aldığım bilgileri aklım yatıncaya kadar sorgulayacağım. Gazali

AKIL VE İSLAM

"Tasavvuf; gerçekleri almak, mahlûkatın elinde olan şeylere gönül bağlamamaktır.
Gerçekleri almak, hak ve hakikat olmayan, yani doğru olmayan her şeyi bırakıp, ancak ilahî hakikatleri edinmeye çalışmaktır.
"Tasavvuf, eşyanın hakikatine bakıp, halkın bildiğini terketmektir."
Eşyanın hakikatine bakmak, mahiyetini tetkik etmek, sebeb-i hilkatini düşünmek, neye yaradığını araştırmak, nasıl istifade edileceğini öğrenmek demektir. Zira halk, yalnız görülen evsaftan bazılarını görür geçer; ârif tetkik ile mükelleftir. (Ma'ruf El-Kerhî-İslam Alimleri Ansiklopedisi)
Tasavvuf uygulamalarında yoğun ibadetler göze çarpar. 5 vakitte toplam 17 rekat farz olan namaz, mutasavvuflarda günde 1000 adeti geçebilir. Mutasavvuf, oruç tutmak için ramazan ayını ya da 3 ayları beklemez. Oruç süreleri bir günü taşarak, bağlamalı oruç ile 2 hatta 3 gün sürer. Zikir, günlük hayatın parçası olup sürekli uygulanır haldedir. Hz Muhammed; yılın 3 ayını, her pazartesi ve perşembe gününü ve diğer kimi özel günleri oruçlu geçirirmiş. Bu süre, yılın yarısına denk geliyor.
Gün içinde oruç tutmak gibi kısa süreli açlık durumlarında beyin, depo ettiği şeker ile birlikte laktik asiti kullanır. Şekersiz kaldığında ise ana yakıtını, yağlardan gelen keton cisimlerini kullanır1.
Açlık durumunda mideden ve pankreastan iştah açıcı özelliği olan ghrelin hormonu salınır. Bu hormon beyinde, hipotalamustan da salınarak beyin hücrelerini koruyucu (nörotropik) etki gösterir2. Hipotalamus’ta serbest radikallerin birikimini önler3. Beyin ön bölge işlevleri güçlendirir, çevreye uyumu ve öğrenme gücünü arttırır4. Ghrelin verilen deney hayvanlarının depresyon gibi beyinden kaynaklı kimi hastalıklara karşı direnç geliştiği bildirilmiştir5.Mideden ve pankreastan salınan ghrelin hormonu, açlıkta beyine geçerek etkisini gösterir6 . Ve, açlık durumunda beyin hücrelerinin plastisite (hücreler arası yeni bağlantıların oluşması) özelliği artar7.
Görüldüğü üzere orucun beyin üzerine koruyucu ve geliştirici etkileri vardır.

Karnının doyduğunu düşünenin aklı her zaman aç kalır. Çin Atasözü

Sözcük tekrarı (word repetition), felç geçiren hastaların rehabilitasyonunda kullanılan ve başarılı olan bir yöntemdir8,9. Belirli sözcüklerin tekrarı ile beyinde, kişiler arasında farklılık gözlenmesine rağmen, dokulara sağlanan oksijen oranında artış olduğu gözlenmiş10. Sözcük tekrarının belleği güçlendirici etkisi olduğu yapılan çalışmalarla gösterilmiş11,12.
Ayrıca günde 5 kez kılınan namazın sözcük tekrarı etkisini unutmamak gerekir.
Mutasavvufların oruç tutarken, zikir çekerken ve namaz kılarken beyinlerinde belirgin değişimi sağladıkları anlaşılmaktadır.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. M. Şevki Aydın, Diyanet Dergisinde yayımlanan yazı serilerinde; ezberci, empoze edilen ve kalıplara dayalı bir din anlayışı yerine, seçimlere dayanan, özgürlükçü bir din eğitiminin verilmesi gerektiğini; ezberci, empoze edici, kalıplayıcı bir din eğitiminden geçen bireyin inanıp bağlanmasının, edilgen olacağını belirterek bu bağlanış; sorgusuz sualsiz, körü körüne bir boyun eğiş, bir itaat durumu oluşturduğunu; bu bağlanma hali, onun adına başkaları tarafından seçilip dayatıldığı, onun kendi özgür iradesiyle seçip kararlaştırdığı bir bağlanma durumu söz konusu olmadığı, kişinin otorite olarak gördüklerinin, kendinden beklentilerini yapmaktan başka bir şey düşünememekte olduğu görüşlerini bildiriyor. Ayrıca, “açık toplumun şartlarıyla baş ederek dindarca yaşamayı becerebilmek, kapalı toplumla kıyaslanamayacak ölçüde zordur; oldukça iyi bir bireysel donanıma sahip olmak gerekmektedir. Özgür ve bağımsız bir kişilik geliştirememiş bireylerin bunu başarması mümkün değildir”görüşlerine yer veriliyor.

Allah Teâlâ akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır. Hz. Muhammed( s.a.s)

Dikkat ediniz! Akıl deniyor, insan değil! İnsana akıl özelliği veren beyin ön bölgesi çıkartıldığında geriye yaşayan bir canlı kalır. İnsan olmanın ön koşulunun aklı yeterince kullanabilmek olduğu açıktır. Şartlanmış toplum özelliklerini sorgulamadan kabul eden ve İslamın değeri olarak gören insanlar, akıl özelliklerini yeteri kadar kullanamamak tehdidiyle karşı karşıyadırlar. Bu tehdit, İslamın özünü anlamak için akıl özelliklerini kullanmaktan geçer. Akıl özelliklerini etkin bir biçimde kullanabilmeyi, gerçek anlamıyla bağımlılıklarından ve şartlanmalardan kurtulmuş özgür bireyler gerçekleştirebilir.

Dr. Güçlü Ildız
Nöroloji Uzmanı
dr@gucluildiz.com

Bu makale, Dr Güçlü Ildız’ın Doğan Kitap tarafından yayımı 2009 yılında yapılacak olan kitabından derlenmiştir.

Kaynaklar
1. Ketone bodies as a fuel for the brain during starvation Oliver E. Owen
Biochemistry and Molecular Biology Education Volume 33 Issue 4, Pages 246 – 251 2006
2. Mondal, M.S.,(2005). Identification of ghrelin and its receptor in neurons of the rat arcuatenucet al. Regul. Pept 126: 55–59
3. UCP2 mediates ghrelin's action on NPY/agrp neurons by lowering free radicals Zane B. Andrews et al Nature 454, 846-851 2008
4. Hunger hormone tied to learning. The Scientist 2007
5. Lutter M, et al "The orexigenic hormone ghrelin defends against depressive symptoms of chronic stress". J Nat Neurosci. 11: 752. 2007
6. Effects of triglycerides, obesity, and starvation on ghrelin transport across the blood-brain barrierpeptides. 2008 Jul 17Banks WA
7. Horm Behav. 2006 Nov;50(4):572-8Understanding eating disorderssödersten P, Bergh C, Zandian M.
8. Language-related brain function during word repetition in post-stroke aphasics ABO Masahiro et al Neuroreport 2004, vol. 15, no12, pp. 1891-1894
9. Role of the Nondominant Hemisphere and Undamaged Area During Word Repetition in Poststroke Aphasics A PET Activation Study Masashi ohyamastroke. 1996;27:897-903
10. Nonlinear Changes in Brain Activity During Continuous Word Repetition: An Event-Related Multiparametric Functional MR Imaging Study
R.E. hagenbeekaamerican Journal of Neuroradiology 28:1715-1721, October 2007
11. Word repetition in amnesia. Electrophysiological measures of impaired and spared memory. Brain 123 ( Pt 9):1948-63 2000 J M Olichney
12. The effect of immediate and delayed word repetition on event-related potential in acontinuous recognition task Myung-Sun Kim Cognitive Brain Research
Volume 11, Issue 3, June 2001, Pages 387-396

Cinsellik tercih değil, kimliktir.

Beyinde, her iki göz sinirinin çapraz yaparak oluşturduğu yapının hemen önünde, preoptik bölge bulunur. Preoptik bölgenin her iki beyin yarısına simetrik konumunda yerleşim gösteren birer adet “çekirdek” bulunur. Bu çekirdeklerin orijinal adı: sexually dimorphic nucleus, Türkçe açılımıyla; cinse bağlı iki farklı yapı gösteren çekirdek’dir. Her cins için farklı yapıda olan bu çekirdekler, erkeklerde kadınlara oranla 2 misli büyüktür. Homoseksüel erkeklerde öldükten sonra yapılan beyin çalışmalarında bu çekirdeklerin olması gerekenden daha küçük olduğu görülmüştür.
Anne karnında, cinsel organların gelişim döneminde artan erkeklik hormonu(testosteron) etkisiyle bu iki çekirdek büyüyerek erkek cinsel kimlik özelliğini oluşturmaktadır. Ortamda yeterli testosteron’un olmaması, dişi cinsel kimlik özelliği gelişimine neden olmaktadır. Doğumu takip eden ilk hafta sonrası, dişilerde bulunan çekirdeklerde hücre ölümünün olduğu (apopitosis) ve çekirdek boyutlarının küçüldüğü görülmektedir. Hayvan deneylerinde; çekirdekleri tahrip edilen erkekler, dişilere benzer cinsel davranış özellikleri göstermiştir.
Beyin çalışma özelliklerini sağlayan milyarlarca hücre ve trilyonlarca hücrelerarası yollar; her kişiye benzersiz akıl ve davranış özellikleri kazandırır. Bu nedenle her beyin özeldir, tektir, benzersizdir. Kişiye özel çalışma özellikleri gösteren beynin aynı cins içinde farklı cinsel davranış özelliklerine sahip olması da yadırganmamalıdır.
Cinselliği erkek ağırlığında oluşan kişi, istese bile kadınsı kimlik içine giremez. Tersi de doğrudur.
Toplumsal baskılarla cinsel kimliğini yaşayamadığı ve hatta farkında bile olamadığı için mutsuz yaşam süren insanlar bugün toplumun her kademesinde bulunmaktadır.
Nörolojik bilimler referans alındığında, ana karnında belirlenen cinsel kimlik olgusu tercih ya da sapkınlık olamaz. Farklı cinsel kimlikleri kabul etmek, bilime saygısı olan toplumların özelliğidir.

Dr Güçlü Ildız
Nöroloji Uzmanı
dr@gucluildiz.com

Sarhoş Hasta Sendromu

Bir makine düşleyelim. Bir tarafından şeker veriyorsunuz, diğer taraftan saf etil alkol alıyorsunuz. Aklınıza şarap fabrikası geliyor değil mi? Bir taraftan üzüm suyu giriyor, diğer taraftan şarap çıkıyor.
Peki, bu fabrika sizin vücudunuzsa eğer? Neler düşünürsünüz o zaman? Yediğiniz baklava, çikolata, şekerlemeler; alkole dönüşüyorsa vücudunuzda?
İşte kandida adı verilen ve barsaklarda bulunan mantarlar, gıdalardan aldığınız sofra şekeriyle imal edilmiş ürünleri ve unlu mamülleri önce piruvat’a sonradan asetaldehid ve karbondioksit’e dönüştürüyor. Asetaldehid, hem karaciğer hem de mantar tarafından etil alkol’e dönüştürülüyor. Açığa çıkan karbondioksitin etkisiyle karnınızda şişkinlik oluşuyor1,2.
Normal barsak ortamında bir miktar kandida’nın olması yadırganamaz. İnce ve kalın bağırsağın hayvanat bahçesinde daha ne canlılar yaşıyor. Normal şartlar altında barsaklarda bulunan mikroorganizmaların orantılı bir nüfusu var. Belli bir düzeyi geçmedikten sonra azınlıkta olmaları herhangi bir sıkıntıya yol açmıyor. Ancak bifidobakteriyum ve laktobasillus adlı faydalı bakterilerin azalmasıyla hayvanat bahçesindeki denge kandida lehine bozuluyor. Antibiyotikler, antiasitler, mide ülseri ve reflü ilaçları, doğum kontrol hapları, şekerli ve beyaz unlu besinler, hormonlu besinler, tedavilerde kortizon kullanımı, klorlu su içilmesi, bağırsak parazit enfeksiyonları, alkol kullanımı, tetkik öncesi kullanılan barsak temizleyici ilaçlar, yağsız beslenme, kanser tedavileri(kemoterapi, radyoterapi) ve şeker hastalığı; faydalı bakterilerin azalmasına ve barsaklarda kandida nüfüsunun patlamasına yol açıyor3-6.
Yukarıda sıralanan etmenler nedeniyle barsakta sayıları artan kandida türleri öncelikle şekere, alkole ve unlu mamüllere olan iştahı kamçılıyor. Alınan bu besinler kandida sayısının daha da artmasına neden oluyor ve sonuçta kronik alkol zehirlenmesi oluşuyor1,2,7.
Asetaldehid; kırmızı kan hücre işlevini bozarak dokulara oksijen taşınmasını azaltıyor, beyinde hücrelerarası ilişkileri sağlayan maddelerin (nörotransmiter) ve oksijen ile birleşerek beyin hücrelerinin etkinliğini azaltıyor8.
Bağışıklık sistemini baskılayan ve immünosupresif olarak kullanılan bir madde olan gliotoksin, kandida tarafından salgılanarak vücudun savunma sistemleri zayıflatılıyor9.
Kandida, barsak geçirgenliğini arttırarak(Leaky Gut Syndrome) allerjen özelliği olan büyük maddelerin vücuda girmesini sağlıyor ve allerjik reaksiyonların gelişmesine neden oluyor10-11.
Faydalı bakteriler, enerji kaynağı olan kısa zincirli yağ asitleriyle B ve K vitaminlerinin oluşumunu sağlarlar. Ayrıca, bağışıklık sistemini güçlendirir, pH dengesini sağlar, zararlı bakterilerden korur, ilaç, hormon ve kanser nedeni olan maddelerin zararlarını önlerler. Faydalı bakterilerin azalmasıyla hastalık gelişim süreci daha da hızlanır1,3,6.
Barsak kandida oranının artması ve faydalı bakterilerin azalması sonucu gelişen yakınmalar, 50’ye yakın madde halinde sıralanabilir. Kısaca; beyin çalışma özelliklerini bozarak baş ağrısı, baş dönmesi, dengesizlik, başta hissedilen ses, uyku bozuklukları, yorgunluk hali, unutkanlık, depresyon, mizaç değişiklikleri, görme sorunları; mide-barsak sistemini bozarak İBS( spastik kolon, kolit), distansiyon(karında şişlik), kabızlık vb.; kokulara karşı hassasiyet, geçmeyen prostat ve vajinal iltihaplar, tekrarlayan sistit ve böbrek enfeksiyonları, kronik sinüzit, geniz akıntısı, egzema, kas ve eklem ağrıları, astım benzeri yakınmalar ve de özellikle her türlü allerjik yakınmalar1,2,5,7,12-25.
Klinik uygulamalarda sıklıkla tedavilerden fayda görmemiş, geçmeyen mide-bağırsak yakınması olan; uzun süreli yorgunluk, halsizlik, isteksizlik yakınmaları olan; diyabet(şeker) hastalığı, hipertansiyonu olan; yaygın vücut ve eklem ağrıları, baş ağrıları ve baş dönmesi olan kişilerde azımsanmayacak oranda kandida enfeksiyonu olduğu görülmektedir.
Uzun süreli ve geçmeyen yakınmalarda mutlaka düşünülmesi gereken bir hastalık olan kandida enfeksiyonuna yakalanan kişiler, gereksiz yere kullandıkları hormon ilaçları, antibiyotikler, mide ve bağırsak ilaçlarıyla enfeksiyonun daha da güçlenmesine neden oluyorlar. Ayrıca şekerli ve unlu besin maddeleriyle oluşturulmuş, yağdan kısıtlı diyetler; kandida türünün üremesine kolaylık sağlayan beslenme biçimlerini oluşturuyor.
Kandida, az sayıda normal bağırsak florasında bulunması nedeniyle tanısını kesin olarak koymak zor oluyor. Bu nedenle klinik uygulamalarda tanısını koyamayan hekimler, kandida enfeksiyonunu gözardı etmek zorunda kalıyorlar. Kandida’nın ürettiği şeker alkolu olan arabinitol(arabinoz) kan ve idrarda saptanabilir27,28. Ancak rutin laboratuvar hizmetlerinde arabinoz çalışılmıyor.
Tanısı kesin konulamasa da tükrük testiyle kandida enfeksiyonu bir ölçüde saptanabilir. Bunun için sabah aç karnına, bir bardak içme suyuna tükürülerek basitçe test uygulanabilir. Normalde su yüzeyinde hava kabarcıkları dışında bir görüntünün oluşmaması gerekir. Suda bulanıklık, bulutsu görünüm, su dibinde çöküntü görülmesi; testin pozitif olduğunun işaretleridir.
Sayılan yakınmaları yıllarca yaşayan, tetkiklerden ve tedavilerden sonuç alamayan hastalar alternatif yollar denemekte, kimi zaman denk gelen mantar tedavisinden ve doğal yöntemlerden kısa ya da uzun süreli fayda görmektedirler.
Kandida tedavisinde ilk hedef, beslenme tarzını değiştirmek olmalıdır. Rafine ya da sofra şekeri içeren besinleri kesmeyen, unlu besinlere hayır diyemeyen, alkolu ve yağsız beslenme biçimini bırakamayan kişilerin tedavisi olası görünmemektedir.
Son yıllarda yaratılan kolesterol düşmanlığı sonucunda uygulanan yağdan kısıtlı diyetlerin barsakta kandida nüfusunu arttırdığı açıktır. Asıl sorun doğal beslenmemektir. Yağlar doğaldır ve kandidanın baş düşmanıdır. Vücudun temel yapı taşları olan yağların alınımının azaltılması, doğal ve gerçekçi olmayan bir yöntemdir. Önceki yazılarımda da sıklıkla kaynak gösterdiğim bir yayında, son 10 yıl içinde şeker ve unlu mamüllerin diyetten çıkartılması ve yağ oranlarının arttırılmasıyla ilgili yapılan yayınların gözden geçirildiği makalede; beyin, kalp ve diğer hastalıklarda belirgin düzelmenin olduğu saptanmıştı26. Bu makalenin yorum bölümünde şu sözcüklere yer veriliyor; Hayretle farketmekteyiz ki yüksek yağlı yiyeceklerin insanları şişmanlattığı ve kolesterol düzeylerini arttırdığı doğru değildir.
Kısaca, öncelikle doğal beslenme yöntemi uygulanmalı, bu amaçla meyveler dışında her türlü şekerli gıdalar ve unlu mamüller diyetten çıkartılmalı; et, yağ, sebze ve meyvelerle birlikte doğal olan kuruyemiş, kurumeyveler yenilmelidir. Süt diyetten çıkartılmalı, süt ürünleri kullanımı kısıtlanmalıdır.
Doğum kontrol hapları, mide koruyucu ilaçlar, antibiyotikler, kolesterol düşürücü ilaçlar, tıbbi zorunluluk durumları dışında ve uzun süreli kullanılmamalıdır.
Bağırsak hareketliliğinin arttırılması amacıyla düzenli, günlük yürüyüş yapılmalıdır.
Uygun beslenme ile önce kandidanın çoğalması önlenilmeli ve ardından bir hekime danışılarak mantar tedavisi için önerilen mantar ilacı kullanılmalıdır. Ek olarak, normal bağırsak florasını geri yerine koymak amacıyla probiyotik içeren ilaçlar kullanılmalıdır. Ayrıca balık yağı (omega III), magnesyum tozu ve B vitaminlerinin destek olarak alınmasında fayda olacaktır.
Haftada bir kez tükrük testi tekrarıyla enfeksiyon durumu takip edilebilir.


Dr. Güçlü Ildız
Nöroloji Uzmanı
dr@gucluildiz.com

Kaynaklar
1. The Yeast Connection: A Medical Breakthrough, William G. Crook Vintage; 1986
2. Gut fermentation (or the 'Auto¬brewery') Syndrome: A New Clinical Test with Initial Observations and Discussion of Clinical and Biochemical Implications. Hunnisett A, Howard J, Davies S. J.Nutr.Med. 1990;1:33¬8
3. The Candida-Yeast Syndrome, Ray C. Wunderlich Jr., McGraw-Hill; 1998
4. Samonis G and Dassiou M, (1994a). Antibiotics affecting gastrointestinal colonization of mice by yeasts. Chemotherapy 6: 50-2.
5. Danna P, Urban C, Bellin E and Rahal J, (1991). Role of Candida in pathogenesis of antibiotic associated diarrhoea in elderly patients. Lancet 337: 511-14.
6. How to Stop Candida & Other Yeast Conditions in Their Tracks, Valerie Saxion Bronze Bow; 2003
7. Kroker GF, Chronic Candidiasis and Allergy In: Brostoff J and Challacombe SJ. Food Allergy and Intolerance.850 – 872. London: Bailliere-Tindall. 1987
8. Truss CO, Metabolic abnormalities in patients with chronic candidiasis: the acetaldehyde hypothesis. Journal of Orthomolecular Psychiartry 13: 66-93. 1984
9. Shah D & Larsen B, Clinical isolates of a yeast produce a gliotoxin-like substance. Mycopathologica 116: 203-208. 1991
10. Gut Permeability Measured by Polyethylene Glycol Absorption in Abnormal Gut Fermentation as Compared with Food Intolerance. EatonK, Howard M, McLaren-Howard J. J. R. Soc. Med. 1995;88:63-66.
11. Scand J Gastroenterol.. Luminal bacteria and small-intestinal permeability. Riordan SM, McIver CJ, Thomas DH, Duncombe VM, Bolin TD, 1997;32(6):556-63
12. Cecal colonization and systemic spread of Candida albicans in mice treated with antibiotics and dexamethasone. Bendel CM, et al. Pediatr Res.. 2002 Mar;51(3):290-5
13. Gastrointestinal colonization by Candida albicans mutant strains in antibiotic-treated mice. Wiesner SM, et al. Clin Diagn Lab Immunol. 2001 Jan;8(1):192-5
14. Role of antibiotics and fungal microbiota in driving pulmonary allergic responses. Noverr MC, et al. Infect Immun. 2004 Sep;72(9):4996-5003.
15. Yeast metabolic products, yeast antigens and yeasts as possible triggers for irritable bowel syndrome. Santelmann H, et al. Eur J Gastroenterol Hepatol. 2005 Jan;17(1):21-6
16. A link between irritable bowel syndrome and fibromyalgia may be related to findings on lactulose breath testing. Pimentel M, et al. Ann Rheum Dis. 2004 Apr;63(4):450-2
17. Small intestinal bacterial overgrowth: a framework for understanding irritable bowel syndrome. Lin HC.et al. JAMA. 2004 Aug 18;292(7):852-8.
18. Role of intestinal flora in the development of allergy. Kalliomaki M, Isolauri E. Curr Opin Allergy Clin Immunol. 2003 Feb;3(1):15-20.
19. Mucosal antibodies in inflammatory bowel disease are directed against intestinal bacteria. Macpherson A, et al. Gut. 1996 Mar;38(3):365-75.
20. Effects of intestinal microflora and the environment on the development of asthma and allergy. Bjorksten B. Springer Semin Immunopathol. 2004 Feb;25(3-4):257-70.
21. Small-bowel bacterial overgrowth in children with chronic diarrhea, abdominal pain, or both. Boissieu D, et al. J Pediatr. 1996 Feb;128(2):203-7.
22. Steroid metabolism with intestinal microorganisms. Groh H, et al. J Basic Microbiol. 1993;33(1):59-72.
23. Major depressive disorder: probiotics may be an adjuvant therapy. Logan AC, Katzman M. Med Hypotheses. 2005;64(3):533-8.
24. Chronic fatigue syndrome: lactic acid bacteria may be of therapeutic value. Logan AC, et al Med Hypotheses. 2003 Jun;60(6):915-23.
25. Chronic intestinal candidiasis as a possible etiological factor in the chronic fatigue syndrome. Cater RE, Med Hypotheses. 1995 Jun;44(6):507-15.
26. The Ketogenic Diet: One Decade Later John M. Freeman, MD, Eric H. Kossoff, MD and Adam L. Hartman, MD Pedıatrıcs Vol. 119 No. 3 March 2007, pp. 535-543
27. Rate of arabinitol production by pathogenic yeast species. Bernard EM, et al. J Clin Microbiol. 1981;14(2):189-194.
28. Determination of serum arabinitol levels by mass spectrometry in patients with postoperative candidiasis. Lehtonen L,et al. Eur J Clin Microbiol Infect Dis. 1993;12(5):330-335.