Hastalıkların temelinde yatan neden vücut sisteminde gelişen dengesizliktir. Genetik olarak ana-babadan aldığımız özellikler, bozulan vücut sisteminin hangi bölgeden yakınma yaratacağını belirler.
Vücudumuzun düzenli çalışması için sağlam hücrelere, hormonlara ve yakıta ihtiyacı vardır. Besinler yeni hormonların yapımında, hücre yapısının oluşmasında ve enerji kaynağı olarak önemli ve gereklidirler. Örneğin depresyon, kolay sinirlenme, panik atak, yaygın beden ağrıları, migren, epilepsi gibi durumlarda, beyinde nörotransmiter adı verilen ve hücreler arası iletimi ve dolayısıyla vücudun düzenli çalışmasını sağlayan maddelerin düzeylerinde değişmeler gözlenir. İlaç tedavilerinde nörotransmiterlerin yaptığı işi güçlendiren tedaviler uygulanır.
Nörotransmiterler beyinde, gıdalardan alınan proteinlerin yapısını oluşturan aminoasitler ile yapılır. Dolayısıyla yukarıda adı geçen ve beyin çalışma bozukluğu sonucu oluşan hastalıkların tedavisini kolaylaştırmak için protein ağırlıklı beslenmek gerekir. Et, yumurta, baklagiller önemli protein kaynaklarıdır. Ancak özellikle kadınların kimi durumlarda çukulata-tatlı yeme isteklerinin çok arttığını görürüz. Bu tür besinler ile seratonin adı verilen ve depresyonda önemli olduğu düşünülen bir nörotansmitterin düzeyini arttırdığını ve mutluluk verdiğini gözlemleriz. Geçici olarak sağlanan bu iyilik hali ne yazık ki beyni tedavi edici özelliğinden bahsedilemez. Çünkü şekerlerli gıdaların alınmasından yaklaşık 2 saat sonra gelişen ani kan şekeri düşüklüğü (hipoglisemi) vücudun çalışma sistemini tamamen bozucu bir etkiye sahiptir. Doğada şekerler basit halde bulunmazlar. Doğal olmayan çukolata vb tatlı besinler rafine ürünlerdir. Doğal olmayan her besin gibi onlarda, vücudun binlerce yıllık doğal besinlerle gelişimi ile oluşan çalışma düzeninde yabancı ve zararlıdır. Rafine edilmiş şekerli besinler, makarna, ekmek gibi karbonhidratlı gıdalar hipoglisemi geliştirme riski nedeniyle zararlıdırlar.
Yağlar da proteinler gibi vücudun dengeli çalışması ve hastalıklarla mücadele için gereklidirler. Kolesterol hem yeni hücrelerin oluşmasında hem de hormonların yapımında çok önemlidirler. Hastalıklarla savaşmak için vücut fazla kolesterole ihtiyaç duyar ve bu nedenle karaciğerde kolesterol yapımını arttırır. Kanda kolesterol yüksekliğini bir hastalık gibi görmek ve tedavisi için ilaç vermek önemli bir tıbbi hatadır. Gerekçe olarak kolesterolün kalp damarlarını tıkadığı söylenir. Gerçekte ise kalp damarlarında gelişen tıkaç(atherom plağı) içinde kolesterol oranı sadece %3'tür. Tıkacın %50 den fazla kısmını kalsiyum oluşturur. Bu tıkacın gelişimini önlemek için kulanılan kolesterol düşürücü ilaçların vücuda zararı, kolesterolün damar tıkama özelliğinden çok daha fazladır.
Kolesterol düşürücü ilaçlar karaciğere zararlıdır, kas dokusunu tahrip eder ve dolaylı olarak böbreklere zarar verir, kas ağrılarına neden olur. Kolesterolden fakir diet alındığında vücut kolesterol harcamayı durdurur. Çünkü kolesterol gereklidir. Kolesterol düşüklüğü ile depresyon riski artar, kanser riski artar, cilt kurur, cinsel isteksizlik ve güçsüzlük olur, kemik yapısı bozulur. Kadınlarda östrojen, erkeklerde testosteron hormonları için kolesterol gerekir. Her iki cins için de bu hormonlar bir çok açıdan koruyucu özellikleri vardır. Sonuç olarak kolesterol yüksekliği hekimin anlaması gereken bir beden dilidir. Bir hastalık değildir. Bu nedenlerden dolayı kolesterolden fakir diet verilmesinin yararı değil zararı vardır.
Bin yıllar boyunca doğa da, doğal ortamla beslenerek gelişmiş insan vücudu, hastalıklardan korunma ve tedavi olarak gene doğal yöntemleri kullanmalı ve rafine edilmiş, ek gıdalar eklenmiş, fabrikasyon gıdalardan uzak durmalıdır. Kaynaklar ve diğer yazılar için www.beyindoktoru.com
Dr Güçlü Ildız
Nöroloji Uzmanı
14 Mart 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder