14 Mart 2008 Cuma

Epilepsiyi Anlamak

Klasik tanımlarda epilepsi, beynin anormal elektrik deşarjı olarak tanımlanır. Milyarlarca hücrenin oluşturduğu trilyonlarca ağ sisteminin bir bölümünde oluşan anormal elektrik akımı, kaynak aldığı bölgenin ya da yayıldığı diğer beyin bölgelerinin çalışmasını etkileyerek epileptik anormalliği ortaya çıkartır. Sorun temelde beyin çalışma bozukluğudur. O halde beynin nasıl çalıştığını incelemekte fayda olacaktır.

BEYİN NASIL ÇALIŞIR?

Beyin çalışması, hücre içi ve hücreler arasındaki iletişimle sağlanır.

Hücre içi çalışması elektrik akımıyla, hücreler arası çalışma ise nörotransmiter adı verilen maddelerle sağlanır.
Komşu hücreden alıcılar (dendritler) aracılığıyla alınan mikrovolt düzeyindeki elektrik akımı ile beyin hücresi etkinleşir ve uzmanlaştığı konuyla ilgili görevi, diğer hücrelerle birlikte, yerine getirir. Elektrik akımı alıcılardan hücre gövdesine, buradan da hücre kuyruğuna (akson) gelerek, bir sonraki hücreye akımı iletmek için gerekli hazırlıkların oluşturulmasını sağlar. Kuyruk ucuna gelen elektrik akımı, burada, kesecikler içinde bulunan nörotransmiterlerin hücreler arası boşluğa (sinaptik aralık) salınmasını sağlar. Bu boşluktan komşu hücrenin alıcı ucuna giderek bağlanırlar ve akımın diğer hücrede oluşmasını sağlarlar.
Beyin hücreleri arasında destek hücreleri (glia) bulunur. Bu hücreler, nöronlara nörotransmiter sağlar. Nöronların çalışabilmesi için gerekli maddeleri ulaştırır. Artık maddeleri alarak kana verir.
Beyin çalışma özellikleri EEG adı verilen yöntemle ölçülebilir. Kafaya yapıstırılan 19 adet metal disklerle ya da EEG şapkası ile ölçüm yapılır. Bu ölçümler ile aşağıda yer alan kayıtlamalar gerçekleştirilir. Ölçümler ile elde edilen beyin dalgaları, saniyede oluşma sıklığına göre sınıflandırılırlar. 1 saniye içinde 13 ve üzerinde oluşan dalgalara beta adı verilir. Sayı, 8-12 arasında ise alfa, 4-7 teta ve 4’den az ise deltadır. Burada önemli olan dalgaların aldığı şekildir. Bu nedenle 1 saniye içinde 2 ya da 3 ayrı tip dalga özellikleri de görülebilir.

Beyinde dolaşan ve alfa, teta ve delta dalgalarının oluşmasını sağlayan elektrik akımı, talamus adı verilen bir yapıdan kaynaklanır. Beta dalgaları ise, beyin kabuğundaki hücreler arası ayrı bir çalışma yöntemiyle oluşur.
Koku alma duyusu hariç vücudun içinden ve dışından gelen hemen tüm duyular talamusta toplanır. Burada işlenerek tüm beyine dağılır. Akımın ulaştığı beyin hücreleri, gelen bu bilgileri kendi özelliklerine göre yorumlayarak duyuların anlaşılmasını sağlar.

EPİLEPSİ TÜRLERİ

Klasik nörolojik anlayışlar, epilepsiyi klinik özelliklerine göre lokal ve genel olarak sınıflamışlardır. Ancak sınıflama türleri arttıkça esas konudan çıkılır endişesiyle ve hastalıklardan daha çok hasta özelliklerinin ön planda tutulması düşüncesiyle daha farklı bir anlatım yöntemi geliştirmek istiyorum. Çünkü ön planda hastalığın kendisi değil, hasta olmalıdır. Yapılan sınıflamalar göre hastalığı değerlendiren hekim sıklıkla hasta faktörünü bir kenara ittiği gözlenir. “Sen epilepsisin ya da değilsin” biçiminde sergilenen yaklaşımlar hekimler arasında da farklılık göstererek hastayı ümitsizliğe iter.

BEYİN ÇALIŞMA BOZUKLUKLARI

Epilepsi’de beyin çalışması bozulmuştur. Ancak, beyin çalışma bozukluğu ile sadece epilepsi oluşmaz. Depresyon, anksiyete, anormal davranışlarla görülen hastalıklar, Parkinson ve Alzheimer hastalıklarında da beyin çalışma özellikleri bozulmuştur. Depresyon’da hücrenin kuyruğunda yer alan nörotransmiter sayısında azalma olduğu düşünülür ve bu nedenle hücreler arası boşlukta nörotransmiter etkinliğini arttırıcı tedaviler verilir. Bu ilaçlara antidepresan (lustral, prozac, anafranil, paksil vb.) ilaçlar denir.
Epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlarda, depresyon tedavisine ters olarak, durdurucu yönde etki göstererek nörotransmiter etkinliğini azaltmaya çalışırlar. Çünkü depresyonda nörotransmiter etkinliği azalmış, epilepside ise artmıştır.
Beyin çalışma bozukluklarında kullanılan ilaçlar, görüldüğü üzere, beyin çalışmasına müdahale eder özelliktedir. Ancak ideal tedavi yöntemi değillerdir. İdeal yöntem, destek beyin hücrelerinin yeterli oranda nörotransmiter yapmasını ve beyin elektrik akımını oluşturan talamusun normal etkinliğine kavuşmasını sağlamak olmalıdır.

BEYİN ÇALIŞMA ÖZELLİKLERİNİ ETKİLEYEN NEDENLER

1.Ge­ne­tik,
2.An­ne­nin has­ta­lı­ğı,
3.Zor do­ğum,
4.An­ne sü­tü,
5.Bey­ni et­ki­le­yen ateşli has­ta­lık­lar,
6.Bes­len­me özellikleri,
7.Hafif ya da şiddetli ka­fa dar­beleri,
8. Aşılar,
9.Ge­nel anes­te­zi al­tın­da ge­çi­ri­len ame­li­yat­lar,
10. Stres,

Yukarıda adı geçen nedenler beyin gelişimini ve çalışmasını etkileyerek beyin çalışma bozukluklarıyla ortaya çıkan pek çok hastalık biçimini oluştururlar. Bu hastalıklardan biri de epilepsidir. Bir başka değişle, MR ya da tomoğrafi gibi görüntüleme yöntemleriyle açıklanamayan nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların nedeni, yukarıda adı geçen etkenlerdir.

1. Anne-babadan alınan genetik özellikler, beyin özelliklerinin temel yapısını oluşturur. Sayılan diğer faktörler, genetik yönden belirlenen özellikler üzerine bina edilir.
2. Annenin hamile iken içinde bulunduğu hastalık durumu, vücuttaki kimi hormonal çalışma bozukluklarına neden olur ve anne ile karnındaki bebeğin ilişkisini sağlayan kordonun çalışmasını etkileyerek bebeğin beyin gelişiminde değişikliklere neden olabilir.
3. Doğum zorlukları sonucu bebeğin beyin kanlanması geçici olarak etkilenebilir.
4. Anne sütü içinde bulunan kimi maddeler beyin gelişimi için gereklidir.
5. Kimi bakteriyel ve virüsler beyin çalışmasını etkileyebilir.
6. Gelişen teknoloji ile değişen beslenme alışkanlıkları sonucu ortaya çıkan doğal olmayan besinler, beyin üzerinde önemli etkilere sahiptir. Bin yıllar boyunca doğada, doğal halde bulunan besinlerle gelişen bünyemiz; özellikle son 50 yılda ortaya çıkan yapay besin ürünlerine yabancıdır. Karton kutularda bir çok işlemden geçirilerek satılan sütler doğallıklarını tamamen yitirmişlerdir. Ekmek; saf buğdaydan değil, özü ve kepeğini kaybetmiş buğdaydan yapılır. Yürüyemeden, güneş ışığı görmeden ve tek yönlü beslenme ile yetiştirilen tavukların etleri ne derece sağlıklıdır? Sofra şekeri (glükoz) ile hazırlanan besinler ve şekerin kendisi, tamamen rafine edilmiş bir üründür ve sindirim yoluyla alınması insan bünyesine zararlıdır. İnsan vücudu; besin maddesi olarak aldığı protein, yağ ve birleşik karbonhidratlardan şekeri elde eder. Doğrudan alınan basit şeker, önce insülin sonra diğer vücut sistemlerini olumsuz yönde etkileyerek hastalıkların oluşmasına zemin hazırlar.
Özellikle saf şeker başta olmak üzere, doğal olmayan besin maddelerinin önemli etkileri beyinde gözleniyor. Saf şekerin ve glisemik endeksi arttıran hamur işi gibi diğer besin maddelerinin beyin üzerinde uyarıcı etkileri vardır. Bu etki, çocukluk dönemlerinden itibaren beyin tarafından öğrenilir. Beyin çalışma özellikleri duyarlı hale geldiği durumlarda (sinirli, üzgün, yorgun, dikkat azlığı vb.) beyin uyarılma ihtiyacı hissederek bu maddelerin alınmasını ister. Çayda bulunan tein, kahvede kafein, kolada x maddesi ve şeker, sigarada nikotin, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda kullanılan ilaçların içeriğinde yer alan amfetamin, beyin uyarıcı özelliği olan diğer maddelerdir. Sonuçta, beyin çalışma özelliklerinin; hem bağımlılık yapıcı etkisiyle hem de bağımlılığın oluşturduğu maddelerin vücut üzerindeki zararlı etkisiyle beyin çalışma bozukluklarıyla görülen hastalıkların gelişiminde önemli etkileri olduğu gözlenir.
7. Beyin, kafatası içinde, etrefında su dolu bir kesede bulunur. Kafatası içinde çeşitli kemik çıkıntıları vardır. İvmeli kafa hareketleri, beyne zarar verebilir ve sonuçta beyin çalışması etkilenebilir. Beyin ön bölgesi çalışmasıyla insan kişilik özelliklerinin önemli bir bölümü şekillenir. Sinirli, sabırsız, dikkat eksikliği olan bir kişinin beyin ön bölge çalışması duyarlıdır. Beyin temporal (şakak) bölgeleri ise duyguların ton ayarının yapıldığı bölgelerdir.
Ayrıca bellek merkezi olan hipokampus ve bağlantılı olarak duyguların depolandığı yer olan amigdala, temporal bölgenin yakın komşuluğundadır.
Kafa darbesinden sonra epileptik nöbetler ortaya çıkabilir. Bu durum, alınan darbenin şiddetinden çok, darbe alındığı andaki beyin çalışma özellikleriyle ilişkilidir. Çok şiddetli bir darbe herhangi bir yakınma oluşturmazken, daha hafif şiddetteki darbeler; epileptik nöbet, başağrısı, depresyon, kronik baş dönmesi, kronik kulak çınlaması ve hatta hipertansiyon ve astım krizlerine yol açabildiği bilinmektedir.
Kafa darbeleri sonucu kimi beyin cerrahi uzmanları, antiepileptik ilaç tedavisi başlarlar. Bu gereksizdir. Kafa darbeleri sonrası sadece epilepsi oluşmaz. Gereksiz ilaç kullanımı beyne zarar verebilir. Önemli olan, darbe alındıktan sonra yapılacak beyin çalışma özelliklerini değerlendirebilen yöntemlerdir. Rutin EEG ve sonrasında QEEG takipleri, olası epileptik etkinliği önceden değerlendirebilen en iyi yöntemlerdir.
8. Aşılarda yer alan alimünyum, civa gibi ağır metallerin beyin üzerinde olumsuz etkileri vardır. 2002 yılında batılı ülkelerde bu maddelerin aşılardan çıkartılmasına karar verildi. Ülkemize dışarıdan gönderilen aşıların içeriği halen belirsiz. Üstelik Sağlık Bakanlığı yaptığı bir açıklamada, ağır metal içeren aşıların zararının olmadığını açıkladı. Oysaki son 50 yıl içinde otizm, dikkat eksikliği, epilepsi, immun sistem hastalıkları gibi durumlar, aşı uygulamasının yaygınlaşmasıyla birlikte önemli artış olduğu gözleniyor.
Son günlerde ülkemizde tanıtımı yapılan pnömokok aşısı alüminyum içeriyor. ABD’ndeki uygulamalarda; epileptik nöbet geçirme (sara), yüksek ateş, aşırı sinirlilik gibi yan etkilerinin olduğu bildirilmiştir. Aşı, ABD’nde 2000 yılında kullanım izni almış ve aşı sonrası 79 çocuğun öldüğü, toplam 3243 çocukta yan etki ortaya çıktığı bilinmektedir. 1-3
Amerika’da aşılardaki ağır metallerin çıkartılması önerilirken Sağlık Bakanlığının “zararsız” açıklaması, aşılara karşı güvensizlik yaratıyor.
9. Yapılan çalışmalar, anestezik maddelerin beyin işlevleri üzerine olumsuz etkileri olduğunu bildiriyor. Klinik uygulamalarda, öykü alırken kimi hastaların ısrarla, yakınmaların ameliyat sonrası başladığını ifade etmesi, bilimsel verilerle bütünleşiyor. Ameliyatlarda kullanılan genel anestezikler, beyin ön bölge çalışma özelliklerini etkileyerek ve olasılıkla önceden var olan duyarlılıkları arttırmasıyla zararlı olabiliyor.4-7
10. Milyarlarca beyin hücresinin oluşturduğu trilyonlarla ifade edilebilen ağ sistemi nedeniyle, her beynin ya da her bireyin akıl ve kişilik özellikleri kendine özgü (şahsına münhasır) ve tektir. Bu nedenle yaşamış ve yaşayan insanlar, genetik özellikler bakımından benzerlikler gösterebilir ama birbirlerine tıpatıp benzemezler. Her bireyin sahip olduğu benzersiz beyin çalışma özellikleri, yukarıda adı geçen etkenlerle şekillenerek kendi duygu, düşünce ve davranış özelliklerini belirler. Stresin etkisi bu nedenle her beyinde farklıdır. Çünkü, her beynin çalışma özellikleri farklıdır. Kimi bir olaya çok şiddetli öfke ve saldırganlık tepkileri verirken kimi depresyona girer. Bir başkasında ise kalp spazmı gözlenir.
Beyin temel gelişimini 21’li yaşlarda tamamlar. Bu yaşlardan sonra beyin gelişimi plastisite (yeni bilgileri işlemek ya da bozulan çalışma biçimini düzeltebilme becerisi) ile sağlanır. Stres, beyin gelişimini sürdürdüğü yaşlarda, beyin çalışma özelliklerini etkileyerek zararlı olabilir. 21 yaş sonrası stresin etkilediği beyin, gelişimi sırasında duyarlı çalışma özellikleri kazandığı için zararlıdır. 21 yaşa kadar beyin normal gelişimini tamamlamış ise, bu yaşlardan sonra stresten etkilenmeside kolay olmayacaktır.
Stres etkisiyle hemen tüm beyinlerin çalışma özellikleri etkilenir. Burada önemli olan beynin strese göstreceği dirençtir. Beyin çalışma özellikleri ne kadar iyi ise, stresten de o oranda az etkilenecek ve hastalık oluşturma potansiyeli olmayacaktır. Yukarıda anılan maddeler, beyin gelişimi döneminde, beyin çalışma özelliklerini etkileyerek hem hastalık oluşumunda etkilidirler hemde duyarlı beyin çalışma özellikleri yaratarak strese karşı beyin direncinin azalmasına yol açarlar.
Sonuçta 21 yaş sonrasında önemli olan stresin kendisi değil, etkilediği beynin çalışma özellikleridir.
Epilepsi hastalığı olan beyinlerin, strese karşı gösterdikleri direnç zayıftır. Bu nedenle stres altında nöbet geçirme olasılıkları artar (diğer hastalıklarda da durum aynıdır).
Bu nedenlerle epilepsi tedavisinde amaç, beynin duyarlı çalışma özelliklerini düzelterek strese karşı olan direnci artırmak olmalıdır. Ancak her insanın beyin çalışma özellikleri ve dolayısıyla strese karşı gösterdiği direç farklıdır. Bu nednle epilepsi tedavisinde de hastalık değil, hasta ön planda olmalıdır. Antiepileptik ilaç tedavisi odaklı yaklaşımlar bu nedenlerle başarısızlığa mahkumdur. Her hastanın beyin çalışma özellikleri kişiye özel olarak değerlendirilmeli, verilen tedavi önerileri gene kişiye özgü olmalıdır. Bu durum hekimin donanımıyla da ilgilidir. Hastayı ve hastalığı standart gören tıbbi yaklaşımlar, başarısız olurlar.

EPİLEPSİ HASTASINI ANLAMAK

Epilepsi, beyin çalışma bozukluğu sonucu ortaya çıkar. Bu nedenle bir epilepsi hastasında beyin çalışma bozukluklarıyla ilgili diğer belirtilerde sıklıkla görülür. Beyin çalışma özelliklerinin anlaşılması, eşlik eden diğer belirtiler hakkında bilgi sahibi olmamızı kolaylaştıracaktır.
Dikkati verme ve sürdürme
Dikkatin yönlendirilmesi
Kısa ve işleyen bellek
Sabır
Planlama, tasarlama
Yargılama
Tepki kontrolü
Düzenli olma
Kendini kontrol edebilme
Sorunları çözme
Ayrıntılı düşünme
Gelecekle ilgili öngörüde bulunma
Hatalardan ders çıkarma
Duyguları anlama ve ifade etme
Empati kurma
Sağduyu
Moral
Motivasyon
Beyin ön bölge çalışma özellikleri

Maddelerden anlaşılacağı üzere, beyin ön bölgesinin (prefrontal) çalışmasıyla kişilik özellikleri ortaya çıkar.

Temporal (şakak) bölgelerinin anormal çalışma özellikleri

Unutkanlık,
Deja vu (daha önce bulunmadığı yerle ilgili bulunmuş hissi),
Jamais vu (bildik yerleri tanıyamama),
Ara ara gelen ve nedensiz olan panik ve korkular,
Boşluğa düşme duygusu,
Kulağa gelen ses ve seslerin yorumlanması ile ilgili sorunlar (çınlama, hışırtı, sinek uçması vb... bazen anormal algı nedeniyle seslerin değişik işitilmesi),
Görme ile ilgili anormallikler; görme alanının kenarında gölge görülmesi, cisimlerin büyüklük ya da şekillerinin yanlış algılanması,
Koku duyulması,
Tadının hissedilmesi,
Deri üstünde böcek geziyor hissi,
Okumayı öğrenme zorluğu,
Sonradan gelişen okuma zorluğu,
Gergin kişilik hali (kolay gelişen öfke nöbetleri, sinirlenme, aklına nereden geldiğini bilmediği şiddet düşünceleri ve bunlardan dolayı korku ve tedirginlik yaşanması),
Hafif kuşkucu düşünce hali ( bu durum ılımlı paranoya olarak ifade edilebilir, benim hakkımda konuşuyorlar, bana gülüyorlar gibi, sosyal ilişkileri olumsuz etkiler),
Saygısızlık ya da değer vermeme,
Yazma, ya da konuşma sırasında sözcük bulmada zorluk,
Duygusal dengesizlik,
Dini düşüncelerde artış, sürekli ibadet etme, metafizik konularına aşırı ilgi,
Baş ağrıları,
Mide ağrıları,
Aşırı yazı yazma,

Paryetal (tepe) bölgenin anormal çalışma özellikleri

Kol ve bacakta pozisyon duyusu kaybolur.
Hissedebilme zorlaşır.
Yazı yazmada zorluk olur.
Okuma ve yazmada dil bilgisi hataları olur.
Sağ-sol ayrımı yapmak zorlaşır.
Okumada güçlük olur.
Sayı sayma, matematik problemi çözme zorlaşır.
Hafif dokunma duyusu azalır.
Yanlış giden birşeyler ya da sorunlar farkedilmez.
Yapısal beceriksizlik gelişir (Örneğin: oyun küpleri üstüste konup kule yapılamaz).
Cisimler dokunularak tanımak ve hissetmek zorlaşır.
Hastalık reddedilir.
Hastalıklar farkedilemez.
Vücut kısımları adlandırılamaz ve tarif edilemez.
Ağrı hissi-reaksiyonu azalır.
Cisimlere ulaşmada zorluk olur (görme beceriksizliği).
Ortam bilgilerinin hissedilmesi azalır.
Ellere, parmaklara, gözlere, kol ve bacaklara görsel kılavuzluk sağlanamaz (örneğin, top yakalanamaz).
Kol ve bacak pozisyonları algılanamaz.
Hareket yönünü hissetmek zorlaşır (örnegin, uçurtma uçurmakta zorlanır).
Sağ paryetal lob lokal sorunlarında vücudun sol tarafı reddedilir (örneğin, sadece sağ yüz tıraş edilir).
Bir şekli çizerek kopyalama, makasla kesme, yer tarifi, giyinme ve soyunma becerileri bozulur.
Gözler kapalı iken parmağın pozisyonu belirlenemez.
Yapılan hareketler tekrar edilemez.


Oksipital Bölge:


Klasik Türk filmlerinde işlenen konulardan biri de kaza sonrası oluşan körlüklerdir. Kafa arka kısmında yer alan bölgenin duyarlılığı sonucu gelişen görme sorunları, darbe alan yerin özelliklerine göre değişiklik gösterebilir. Renkleri tanıyamama, birbirinden ayırt edememe, renkleri tanıdığı halde ancak adlarını söyleyememe gibi renk körlüğü sorunları gelişebilir.
Disgrafi, yazma, okuma sorunlarıyla ortaya çıkan bir tablodur. Oksipital ve paryetal bölgeleri içine alan lezyonlarda görülebilir.
Görme alanımızın sağ tarafındaki görüntüler beynin sol oksipital bölgesine gider. Terside doğrudur. Sol oksipital bölgede görme merkezi etkilenmiş ise, görüş alanının sağ tarafında kararma olacaktır.

Beyin kabuğunda bulunan 4 bölgenin çalışma özelliklerinde oluşacak anormallikler, epilepsi hastalarında da sıklıkla gözlenir. Bu nedenle epilepsi hastasını değerlendirirken, beyin çalışma özellikleri bir bütün halinde incelenmelidir.

EPİLEPTİK BELİRTİLER

Her epilepsi hastası, kendi beyin çalışma özelliklerine göre yakınmalar ortaya çıkartır. Kimi bir anlık donakalır, kimilerinde epilepsi doğduğu anda başlar ve ölünceye kadar o kısacık yaşamında devam eder. Her yaşta başlayabilir. Çekilen MR ya da tomografilerde ender olarak bir neden saptanabilir. Çünkü neden, o filmlerle gösterilemez. Çünkü neden, beyin çalışma özellikleridir. Gözle görülemez.
Kimi insan, yaşamında ilk ve son kez içtiği bir esrarlı sigara ile nöbet geçirirken, kimileri için her an gelmesi beklenen yaşamın kabusu gibidir. Kimi sadece geceleri, ayda birkaç kez yatağına ıslatarak farkeder uykudaki nöbetlerini…
Beyin çalışma anormallikleri birden fazla bölgeyi etkilediğinde, epilepsi ile birlikte epilepsiyi taklit eden ama başka bir beyin çalışma bozukluğuyla birikte de görülebilir. Bu durumda tanı koymak güçleşir. Bir hekim “epilepsi” derken bir diğeri “değil” diyebilir.
Sonuç olarak epilepsi, beynin anormal çalışmasına bağlı olarak, kaynaklandığı beyin bölgesinin özelliklerine göre çok farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Burada önemli olan, epilepsi şüphesi olan hastanın beyin çalışma özelliklerini detaylı bir biçimde değerlendirilmesi gerektiğidir.

TEDAVİ

Beyin çalışma özellikleri değerlendirilen hastaya uygun tedavi yöntemleri önerilmelidir.

1. Klasik ilaç tedavilerinde, yaklaşık 10 adet ilaç arasından hekimin görüşüne göre ilaç ya da ilaçlar belirlenir.
2. Beslenme ile alınan maddeler kan aracılığıyla beyine ulaşarak gerekli hormon ve nörotransmiter yapımında kullanılırlar. Bu nedenle epilepsi hastalarında beslenme çok önemlidir. Öncelikle doğal olmayan her besin beyne zararlıdır. Beyaz ekmek, basit şeker içerikli ve glisemik içeriği yüksek olan tüm besinler (reçel, her türlü pasta, çörek, börek, hazır meyve suları, tüm gazlı içecekler, karton sütleri dahil işlenmiş tüm besinler, sofra şekeri (çay şekeri), yapay tatlandırıcılar, gofret, kekler, makarna, her türlü patates vb.) Ayrıca fabrikada yetişen tavuklar, çifliklerde üretilen balıklar, hububat ile tek yönlü beslenen küçük ve büyük baş hayvanların etlerini mümkün olduğunca yemeyiniz.
Beynin yakıtı; dışarıdan alınan şeker değil, karaciğerde kendi ürettiği şekerdir. Bu sayede beyne ulaşması gereken şeker miktarını bünye kendi belirler. Dışarıdan alınan glisemik içeriği yüksek besinler önce belirgin kan şekeri artışı ve ardından gene belirgin kan şekeri azalmasına (hipoglisemi) neden olarak vücüdun ve beynin kan şekeri kotrolünü bozarlar. Bu durum artan yaş ile daha belirğin biçimde ortaya çıkar. Çocukluk döneminde ise bu tip besinlerle beslenmekle kazanılan ve beyin tarafından alışılan beslenme tarzının sağladığı şeker bağımlılığı, hastalıkların gelişimine zemin hazırlayan önemli unsuru oluştururlar.
Bünyemiz; dışarıdan alınan yağları, proeinleri ve birleşik karbonhidratları şekere dönüştürerek, insanlık tarihi boyunca kazandığı bu özellik nedeniyle glisemik endeksi yüksek besinlere ihtiyaç hissetmez.
Epilepsi hastalarında diyet; yağlardan, proteinlerden ve sebze gibi birleşik karbonhidratlardan oluşmalıdır.

Örnek diyet:

Kahvaltı: Sucuk, pastırma, yumurta, zeytin, peynir, domates, biber vb. yeşillikler, 1 dilim tam köy ekmeği.
Öğlen: kıymalı mercimek yemeği, pilav, zeytinyağlı bir yemek, cacık/yeşil salata.
Akşam: Köfte, yeşil salata, zeytinyağlı bir yemek, yaprak sarma.
Öğün arası: fındık, antep fıstığı, badem, ceviz, tüm yaş ve kuru meyveler

3. Eğzersiz: Yaşa uygun yürüme ve koşma önerilebilecek en iyi eğzersizlerdir. Her gün mutlaka eğzersiz yapılmalıdır.
4. Nöroterapi: Ülkemizin henüz yabancı olduğu bu tedavi yönteminde amaç QEEG ile saptanan beyin çalışma anormalliklerinin düzeltilmesidir. Geçmişi ve günlük uygulamaları hakkında bilgi vermekte fayda olacaktır.
1924 yılında Hans Berger, bir çift elektrot ile ilk EEG kayıtlamasını gerçekleştirdi. 1932’de G.Dietsch, adı sonradan QEEG olan ilk dalga analiz yöntemini uyguladı. 1968 yılında Joe Kamiya, alfa dalga gücünün (amplitüd) istemli olarak kontrol edilebileceğini ve anksiyete bozukluklarında faydalı olabileceğini bildiren çalışması yayınlandı. İlk nöroterapi uygulaması olan bu yayın, kimi bilim çevrelerini etkileyerek yöntemin yaygınlaşmasını sağladı.
Günümüz nöroterapi uygulamalarının yaygın ve etkili bir yöntem olmasını sağlayan çalışmaları, 1970’li yıllarda, Barry Sterman ve Joel F Lubar gerçekleştirmiştir. İki kulağı birleştiren hayali çizginin altında kalan beyin bölgesi sensorimotor korteks adıyla anılır. Buradan yapılan kayıtlamalarda 12-15 Hz. arasında kalan beyin dalgalarına sensorimotor ritim (SMR) adı verilir. Anılan iki bilim adamı, SMR gücünü arttırıcı nöroterapi yöntemini, kedi ve maymunlara uygulamışlar ve hayvanların epilepsi nöbetlerine karşı daha dayanıklı olduklarını göstermişlerdir. Ardından uygulamayı epilepsi hastalarında yapmışlar, nöbet sıklığında ve ilaç dozunda azalmalar gözlemişlerdir.
Bu başarı çalışmaların ardından yapılan daha geniş çalışmalar sonucu, ilaçlara dirençli epilepsi hastalarının nöbet sayılarında ortalama %70 azalma gözlenmiş. Lubar, 10 yıl boyunca uyguladığı dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu çalışmalarında %80 başarı sağlamıştır.
Nöroterapi, 1980’li yıllardan sonra dünyaya yayılmış ve kendi içinde çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Halen onlarca farklı nöroterapi cihazı üreten firma, yaygın olarak kullanılan 5 ayrı QEEG programı, 2 adet kabul edilmiş bilimsel yayın organı, 3 ayrı bilimsel dernek, 4 ayrı grubun gerçekleştirdiği uluslar arası kongreleriyle yaygınlığı gün geçtikçe artan bir tedavi yöntemi olmuştur.

Nöroterapi uygulama yöntemleri

Nöroterapi 30 dk. süren seanslar halinde uygulanır. Haftada en az 4, en fazla 18 seans uygulanabilir. Seans sayısı QEEG sonucuna göre belirlenir. Kimi özel durumlarda seans sayısının önemi olmayıp, sürekli seans halinde terapi verilebilir. Örneğin 15 aylık, başını tutamayan, kol ve bacaklarında istemli hareketi olmayan, cisimleri takip etmekte zorlanan, gelişme geriliği olan bir çocuğa günde 4-8 saat nöroterapi uygulanabilir.
Nöroterapi aletine bağlı olan 3 ya da 5 adet elektrot kafaya bağlanarak sürekli kayıt sağlanır. Aletin diğer ucu bilgisayardadır. Çalışılan bölgenin ölçümleri bir grafik ya da animasyon halinde kişiye monitörde gösterilir. Beyin dalgalarının hareketine göre animasyon hareket eder. Olması gereken dalga hareketine en yakın değer "eşik" olarak belirlenir ve eşik değer yakalandığında aletten çıkan ses, olumlu geri besleme (pozitif feedback) olarak beyni telkin eder. Saptanan eşik değer, beynin gösterdiği başarıya göre her seans başında, ya da seans sırasında tekrar ayarlanabilir. Eşik değer normal çalışma düzenine geldiğinde beynin normal çalışma düzenini öğrendiği görülür. QEEG çekimi tekrarında seansların başarısı takip edilir.

Diğer bir nöroterapi yöntemi HEG'dir (hemoensefalografi). Amacı, başa bağlanan bandın içinde yer alan kızılötesi ışın kaynağı ile beyin ön bölge kanlanmasını ölçerek arttırmaktır. Bu yöntemde de geri besleme özelliği kullanılır. Seanslar ile artan kanlanma oranı, metabolizma ürünlerinin daha hızlı biçimde uzaklaştırılmasını sağlayacak, daha çok oksijen ve gerekli maddelerin ulaştırılması ile beyin ön bölge hücrelerinin daha etkin çalışması sağlanacaktır.

GÜNCEL NÖROTERAPİ

Amerika Birleşik Devletlerinde başlayan ilk nöroterapi uygulamaları, 30 yıldan bu yana nöroloji, psikiyatrist ve psikologlar tarafından birçok ülkede ilgi görmektedir. QEEG öncülüğünde uygulanan nöroterapinin yan etkisi yoktur. Teorik olarak beyin çalışma bozukluğu gösteren ya da QEEG sonucunda anormallik saptanan her olguda uygulanabilir. Epilepsi, migren, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, şizofreni, kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji sendromu, otizm, depresyon, Parkinson, anksiyete bozuklukları (panik atak, obsesif konpulsif bozukluklar, travma sonrası stres bozukluğu vb…), Alzheimer hastalığı gibi nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarda yapılan ve yayınlanan başarılı çalışmalar bulunmaktadır.
NASA'da astronot ve pilotların dikkatlerini arttırmak için, iş ve okul performansı arttırma da, müzisyenler de performans arttırmak için kullanılmış, başarılı sonuçlar alınmıştır. Halen dünyanın hemen her ülkesinde uygulanmaktadır. Kimi uygulayıcılar sadece nöroterapi yapmakta, diğer hekimler tedavi yöntemlerine nöroterapiyi de eklemektedir. NASA’nın nöroterapiye gösterdiği ilgi, yaygınlaşmasında önemli etkisi olmuştur.
Nöroterapi, beyin çalışma duyarlılıklarını düzeltebilen bilimsel bir yöntemdir. Dışarıdan hastaya herhangi bir uyarı verilmez. Uygulama sırasında ağrı hissedilmez. Aşırı sinirli, dikkati dağınık, uykusuzluk çeken, baş ağrıları olan kişinin nöroterapiden çok fayda gördüğü ve bu yakınmalarına eşlik eden hipertansiyon ve kan şekeri sorunlarının da düzelebildiği görülmektedir. Çünkü nöroterapi ile beyin ön bölge duyarlılığı azaltılarak; hem beynin, hem de vücudun, daha iyi kontrolü sağlanabilmektedir.
Hastalıklarda, beyin hücrelerinin çalışma özellikleri etkilendiğinden, yeterli düzeyde nörotransmiter yapılamaz. Psikiyatri ve nöroloji tedavi yöntemlerinde kullanılan ilaçlar, iki beyin hücresi arasında iletişimi sağlayan nörotransmiterlerin oranını etkiler. Görüldüğü gibi asıl sorun hücrelerin çalışma özelliklerinin bozulmasıdır. Bozulan hücrelerin yapamadığı maddeleri dışardan vermek, sorunu çözmeyecek, sadece geçici iyilik hali sağlayacaktır. Çin atasözünde belirtildiği gibi aç olana balık verme, balık tutmayı öğret
Nöroterapi yönteminde, aç olan beyin hücrelerine nasıl balık tutması gerektiği öğretilir.
Beyin çalışma bozukluklarıyla ortaya çıkan hastalıklar, öğrenme modelli tedavi yöntemleriyle düzeltilerek, kalıcı etkiler sağlanabilir. www.noroterapi.com adlı sitemden ayrıntılı bilgilere ulaşılabilir.

SONUÇ

Her beyin, sahibi olduğu kişiye özeldir. Bu nedenle beyin çalışma bozuklukları için mutlaka kişiye özel yöntemler geliştirilmelidir. Hastaların sahip olduğu hastalıkları ve tedavileri genelleştirmek; tıp biliminin sığlaşmasına, hastaların güveninde azalmaya ve ümitsizliğe yol açar. Her insan çevresiyle, yaşam tarzıyla, kişilik özellikleriyle benzersizdir. Bu nedenle her hasta, kendine özel geliştirilen tedavi yöntemini hakeder.

Dr Güçlü Ildız
Nöroloji Uzmanı

Kaynaklar

Wyeth-Lederle Product Manufacturer Insert (Pneumococcal 7-Valent Conjugate Vaccine (PREVNAR). Issued February 2000.
Centers for Disease Control. Dec. 10,2001 press release: ACIP Votes to Temporarily Revise Recommendations for Pneumococcal Conjugate Vaccine,
Vaccine Adverse Event Reporting System (VAERS) Data
Zhang Lianyi, Zheng Chongxun, A new method to monitor depth of anesthesia based on the autocorrelation EEG signals Inst. of Biomed. Eng., Xi'an Jiaotong Univ., China.
Neural Interface and Control, 2005 First International Conference on 26-28 May 2005 On page(s): 123- 126
Takeshi Kubota, Kazuyoshi Hirota, Effects of sedatives on noradrenaline release from the medial prefrontal cortex. Psychopharmacology Volume 146, Number 3 / October, 1999
Wolfgang Heinke ve Stefan Koelsch, Anestetiklerin Beyin Aktivitesi Ve Kognitif Fonksiyonlar Üzerine Etkisi. Current Opinion In Anesthesiology Year: 2006 Volume: 1 No: 1

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Merhaba 32 yaşında bir mühendisin, Yaklaşık 13 yıldır epilepsi rahatsızlığım var, ve unutkanlık, dikkat eksikliği, duygusal dengesizlik gibi konularda sorun yaşadığımdan dolayı epilepsi ile ilişkisini bir süredir arastiriyordum. Bir süredir beni rahatsız edecek şekilde unutma, ilgi sorumluluk kaybı gibi konularda bir yanlış olduğunun farkındaydım. Burada okuduğum qeeg, noroterapi gibi konular yeni duyduğum konular. Yazıyı ilgi ile okudum ve çok begendim. Umarım tedavi şekli yaygınlaşır. Fakat doktorların hastaları kişisel olarak daha detaylı incelemesinde bakılan hasta sayısı önemli etken, günde 50-60 hastaya bakmaya çalışan bir doktorun araştıracak veya detaylı muayene yapabilecek zamani da haliyle yok. Bu yazı ile noroterapi yöntemlerini daha fazla araştıracağim ,teşekkürler sayın ildiz.