14 Mart 2008 Cuma

Çevre ve Beyin

Doğa yürüyüşüne çıkan grup, kayalıklar arasından tepeye doğru güçlükle tırmanırken karşılarına aniden çıkan çobanı görünce irkildiler.
-Kolay gelsin, bir ihtiyacınız var mı? Diye soran çoban –sağol, yanıtını aldı. Grubun 10 dakikada zorlukla aldığı yolu bir nefeste katedip gözden kayboldu.
100 yaşındaki nene, bunca yıl doktor yüzü görmeden nasıl sağlıklı kalabildiği sorusuna
-peynir, yoğurt, ot yedim, süt içtim yanıtını veriyor, umursamaz tavrıyla maydanoz toplamaya devam ediyordu.
Anadolu’nun yüksek rakımlı bölgelerinde, Kuzey Kutbuna yakın buz kaplı vadilerde, Mogolistan ovalarında, Japonyanın medeniyetten uzak adalarında; bırakın dev hastane binalarını, minicik bir sağlık ocağı bile göremezsiniz. Bu bölgelerde uzun yıllar sağlıklı bir biçimde yaşayan insanlar, modern tıbbın sayesinde ortalama yaşam ömrünün arttığı lakırtılarını yalanlarcasına sürdürdükleri sağlıklı yaşamlarıyla metropol insanlarına ders verir niteliktedir.
Günümüz modern hikayelerinden biri olan “stresin çağın hastalığı” olması yargısı, beyni tanımayan ve beynin gerçeklerini gözardı ederek oluşturulan sağlık anlayışının bir sonucudur. Gerçekte hastalık nedeni stres değil, o strese maruz kalan beynin çalışma özellikleridir. Beyin çalışma özellikleri ne kadar duyarlı ise stresten etkilenme oranı da o ölçüde artacaktır.
Şehir yaşamı insan üzerindeki olumsuz özelliklerini, beynin çalışma özelliklerini etkileyerek gösterir. Gebe anne adayının ruhsal ve fiziksel durumu, doğum zorlukları, yetersiz anne sütü alımı, ağır metal (alüminyum vb.) içerikli aşılar, kafa darbeleri, basit karbonhidratlarla hazırlanan rafine besinlerle oluşturulan beslenme tarzı, genel anestezi altında yapılan gereksiz ameliyatlar ve beyni etkileyen ateşli hastalıklar; şehirli insanların beyin çalışmasını etkileyen önemli etmenlerdir.
Sayılan bu etmenlerin çoban ve nenenin beynini etkilemesini beklemeyin.

Hiç yorum yok: